Çiçek çok sıkılmıştır çiçek olmaktan. Kendini toprağa bağlayan köklerden bir kurtulsa gidecek, gezecek, dolaşacaktır ama işte… Acaba kendisi olmaktan sıkılan başka birileri de var mıdır? Mesela Güneş de sıkılıyor mudur güneş olmaktan? Peki ya şu çiçekten çiçeğe konup polen toplayan arı, hiç yorulmuyor mudur yaptığı işten? Öykücü Gökhan Yılmaz’ın ilk çocuk kitabı Çiçek Olmaktan Sıkılan Çiçek, duygu yoğunluğu ve renkli atmosferiyle uzun yıllar akıllarda kalacak bir resimli kitap.

Muaz izlediği bir filmden sonra ayraç koleksiyoncusu olmaya karar verdi. O da tıpkı filmdeki kahraman gibi kitapların en heyecanlı sayfalarını arıyor, bulduğunda da içine girip maceraya dâhil olmak için can atıyordu. İşler ilk önce düşündüğü gibi gitmedi. Fakat sonra biricik dedesi sayesinde hem çok güzel bir ayracı hem de ömrü boyunca kalbinde izini taşıyacağı bir kahramanı oldu…

Mert okçuluk turnuvasına katılacağı için son derece heyecanlıydı. Heyecanı yatışsın diye annesiyle sohbet etti, haşlanmış yumurta bile soydu. Ama ne yaparsa yapsın küt küt atan kalbine engel olamadı. Buna rağmen turnuvayı kazandı, bütün takdirleri topladı. En yakın arkadaşı Eslem’le çıkacakları operasyon için artık hazırdı. Birlikte kitapların arasında yolculuk yapacaklar, bir gizemin peşine düşeceklerdi…

Kitap Tanıtım Yazısı : Zeyneplerin yeni taşındıkları sokak perçemliymiş. Perçem, sokağın tepesinden yanlarına doğru inermiş. Bu görüntü Zeynep’in epey tuhafına gitmiş. Peki ya perçem uzayıp da Perkes Takımı bozulunca, bir de üstüne bekçiler yorulunca perçemi ne yapmalı ? « Perçemi Ne Yapmalı ? » sokakta geçirilen çocukluk günlerini hatırlatan, kafiyeli diliyle küçük yaştan itibaren keyifle okunabilecek büyülü gerçekçi bir dayanışma öyküsü.

En Bilgin Sınıf” unvanını almaya hak kazanan 6-C’ye merhaba deyin! İçlerinden altısına özellikle dikkat edin. Neden mi? Çünkü onlar BİZİM TAYFA. Bütün çocuklar çok güzel ama Bizim Tayfa bir başka. Çünkü tüm sınıf arkadaşlarına Ali Ulvi Kurucu’yu anlatmak için gönüllü oldular. Önce hayatını araştırıp öğrendiler, sonra sevip hayran oldular. En Bilgin Sınıf’ın öğrencilerine yakışır bir sunum yapıp arkadaşlarının da Ali Ulvi Kurucu’yu tanımasını sağladılar…

Okulumuza hoş geldiniz ! Burası bildiğiniz okullardan oldukça farklı. Bir kere kantinci amcası var, son derece tatlı. Öğretmenler de bir o kadar candan. Öğrencileri akıllı mı akıllı ! Bu akıllı öğrencilerden üç tanesi BİO-F’u kurdular, arkadaşlarına sunum yapmak için harıl harıl çalışıyorlar. Onlara önce Tevfik İleri’yi anlatacaklar, sonra BİO-F’a davet edip hep birlikte ideallerinin peşinden koşacaklar. Ha bu arada, BİO-F’un ne olduğunu merak ettiğini biliyorum. Cevabını öğrenmek için kitabın kapağını açma

Nihayet okullar tatil olmuş, İlay için dedesinin yanına gitme vakti gelmişti. Son derece heyecanlı ve mutluydu. Birlikte saat tamir edecekler, bol bol eğlenip güzel anılar biriktireceklerdi. Tüm bunları önceden biliyordu İlay. Fakat dedesinin yanındayken başına geleceklerden habersizdi. Önce sürpriz bir tren yolculuğuna çıkacak, orada mavi kelebekle tanışacaktı. Saygın bir direnişi anlatacaktı kelebek İlay’a. Sonra kanatlarındaki sırrı omuzlarına serpiştirip başka trenlere doğru yol alacaktı…

Takvim yaprakları birer birer dökülürken hayat bazen sonbahar bazen de ilkbahar oluyor. Kimi zaman güneşli, kimi zaman bulutlu günler akıp giderken bir grup çocuğun yaşadığı o yere Masalcı çıkageliyor. Kimse bilmiyor Masalcı kimdir, nereden gelir, nereye gider? Tek bildikleri bir gün ansızın geldiği, başka bir gün de geldiği gibi ansızın gittiği. Hayatlarında olduğu vakitlerde de kalplerini ısıttığı, yüzlerini güldürdüğü

Kâsım’ın dolabının içindeki toplar yuvarlanabilmek için çabalıyordu. Diğer eşyalar kalabalıktan isyan ediyor, yeni gelen org neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Eşyalar hep birlikte orga “Hoş geldin!” dediler. Kâsım’ın onları bu dolaba yerleştirip unuttuğunu söylediler. Annesi bir gün Kâsım’a dolabını hatırlattı. Kâsım tüm bu eşyaları alıp alıp unuttuğu için hayıflandı. Bu hatayı bir daha asla tekrarlamayacaktı!

Sofya ailesiyle mülteci kampında yaşıyordu. Güzel zamanların geride kaldığını, artık gülümsemenin mümkün olmayacağını sanıyordu. Günlerden bir gün hasta oldu, yolu revire düştü. Doktor Leyla’nın elindeki rengârenk yara bantlarını gördü. Kendi yarasını saran bu bantlar, sevdiklerininkini de sarardı mutlaka! Ne olursa olsun hep birlikte renklenecekler, gülümsemekten asla vazgeçmeyeceklerdi…

Yerinde duramıyor musun? Kurabiye yapacaksın ama kalıbın mı yok? Bir atın mı olsun istiyorsun? Belki de tersten bakmalısın. Tıpkı ajan Çınar gibi! Haydi Çınar’ın peşine takıl, sayfaları çevir, evdeki sorunları çöz. Ardından hikâyenin sonunda seni bekleyen bulmacayla eğlenmene bak. Yekta bebek, Jet, Kurbiş, Tombik Prens ve Çınar seni eğlenceye davet ediyor.

Sıradan hayatı yeni taşındıkları evdeki gizemli geçitle değişen Mete, kendini bambaşka bir dünyada buluverir. Bu dünyada sadece şairler ve onların mısraları yer almaktadır. Büyük şair Yunus Emre’nin mısraları eşliğinde çıktığı gizemli yolculukta doğrunun, sabrın ve ilmin değerini kavrayan Mete, küçük yaşına rağmen hayatı sorgulamaya başlar. Evine dönmeye çalıştığı macerada aslında kendini bulma mücadelesine atılan bir çocuk olduğunu fark eder. Kayıp mısranın peşinde koşup fantastik bir yolculuğa çıkmak isti

Güneşin sıcacık ışıkları Yusuf’un odasına doluyor, önce ellerini, sonra yüzünü öpüyordu. Bahçedeki kediler, ağaçlar, kuşlar onun uyanmasını bekliyordu. Çünkü Yusuf’a verecekleri dersler vardı, öğretecekleri şahane bilgiler… Mesela kuşlara, kedilere nasıl davranmak gerek? Onlara sevgimizi nasıl göstermek gerek? Sen de soruların cevabını merak ediyor musun? Öyleyse durma, bütün cevaplar sayfaların arasında!

Bir sandalye her zaman sadece sandalye midir? Hayalistan treni nereden kalkıyor? Sence bir yolculukta insanın önüne kaç engel çıkar? Bir ipin üzerinde nasıl durulur? Hayallerin sınırı olur mu? Aklımdaki soruların hepsini burada sıralayamam. Ama sayfaların arasına davet edebilirim seni. Orada hem benimle ve dostum Selami’yle hem de yeni sorularla tanışırsın. Ha bu arada, benim adım Fikri. Birlikte sayfaların arasında yolculuğa çıkalım mı ne dersin?

Eylül ve arkadaşlarının macerası devam ediyor. Esrarengiz kuyuya varmak için çıktıkları yolculukta aralarına kaçak bir yolcu sızıyor. Bu kaçak yolcu hem sinir bozucu hem tuhaf. Acaba onunla nasıl baş edecek, yola nasıl devam edecekler?

Hilal masa kuruldu, karar verildi. Albatros son yolculuğuna kanat çırpacak. Elbette dostları da yanında olacak. Yine pek çok zorluğa göğüs gerecekler, örümceklerle mücadele edip bataklıktan geçecekler. Aradıklarını bulduktan sonra Gök Ağacı’nın kapısından girecekler. Ağacın kalbine ulaşınca Tin Taşı macerasının sonuna gelecekler. Ve bir güneş doğacak gökte Parıltısı göz alacak ışığın O kapıdan içeri girince Ardına kadar açılacak sonsuzluk…

Büyük bir şehrin, küçük bir mahallesinde afacan mı afacan bir tayfa yaşardı: Mete, Altay, Elif, Ceren ve Emre. Bu çocuklar araştırmaktan, okumaktan ve öğrenmekten son derece keyif alırlardı. Bu yüzden de bu mahallede en sevdikleri yer Mevlüt amcanın eviydi. Günlerden bir gün çocuklara Cemil Meriç’i anlatmaya başladı Mevlüt amca. Dinlemek isteyen herkese de sonuna kadar açtı kapısını. Haydi, sen de gel içeri. Hem Mevlüt amcayla hem Cemil Meriç’le tanış. Emin ol ikisini de çok sevecek, sonsuza kadar kalbinde

Güzel Türkçemizde o kadar güzel atasözleri ve deyimler var ki saymakla bitmez. Hepsinin kendine has bir hikâyesi de var tabii. Mesela ak akçe neden kara gün içindir hiç merak ettin mi? Bir bilenden hikâyesini dinledin mi? Cevabının “Hayır!” olduğunu duyar gibiyim. Öyleyse bu kitap tam sana göre. Birbirinden güzel hikâyeleriyle, birbirinden güzel atasözleri ve deyimler var içinde!

İçine dünyayı sığdıracak kadar büyük bir kalbi vardı. Ama o kalbin içinde dünya sevgisine yer yoktu. İsmini söylediklerinde akla evvela “sevgi” gelirdi. Canlı cansız fark etmezdi; bıkmadan, usanmadan severdi. Bu sevgiden nasiplenecek bir de çocuk vardı: Salih. Hiç tanımadığı Gemuhluoğlu’nu rüyasında görecek, sonra İnsan Müzesi’nde tanış olacaklardı. Fakat hikâyenin başlaması için Salih’ın mışıl mışıl uyuması, heyecanla uyanması gerekiyordu…

“Matematik” denildiğinde karşısında pırıl pırıl gözlerle bakan çocuklar görmeyi kim istemez ki? Bu hiç de zor değil aslında. Matematikten korkulmayacağını, aksine ne kadar eğlenceli hâle gelebileceğini göstermek amacıyla çıktım bu yola. Minikler için nesnesel bazda basit toplama, daha büyükler için ise toplama işlemine ek olarak gruplama becerisi, hatta kombinasyon ve permütasyona giriş niteliğinde sayfalar mevcut. Daha da büyükler, sizleri de unutmadım! Gelmiş geçmiş matematik dâhilerini az da olsa tanıma